ESKİ BİR FOTOĞRAF KARESİ; ZAMAN EN SON NEYİ GÖTÜRÜR BİZDEN?

Bu haftaki misafir yazarım bu yazıyı bana Eylül ayında yollamış. Ama yazı spam dosyalara düşmüş, ben ise hiç fark etmemişim. Fark edince hemen yayınlamak ve cevaplamak arasında kaldım ve burada yayınlayarak bir sürpriz yapmaya karar verdim. 

Ben  Seda Hanımın kalemine, yazdıklarına bayıldım ve hatta bu hafta yaşlılıktan dem vurmuşken spam kutusunda bu yazıya denk gelmiş olmamı tesadüf değil tevafuk olarak gördüm. Kendisine bu güzel satırlar için çok teşekkür ediyorum.

Söz misafirim yazarda!

"Bugün geçmişe ait bir fotoğraf ulaştı elime, benim de içinde bulunduğum bir fotoğraf karesi. 

Hemen incelemeden ters çevirdim, ne ile karşılaşmak istediğimi düşündüm bir müddet. O fotoğrafı düz çevirdiğimde ne ile karşılaşmak mutlu ederdi beni? Bugün olan ne hala bende olsun isterdim, ya da neyi kaybetmiş olmayı? 

Fotoğraf tarihi ilişti gözüme, en köşeye tarih atılmış, büyük ihtimalle benim el yazımla. Tarih 14.09.2003, 8 yaşımdayım. 

Fotoğrafı çevirdim, uzunca baktım kendime. Bugün o fotoğraftan ne kadar uzak olduğumu sorguladım kafamda. Yanımda yoktu çoğu insan o gün tüm içtenlikle bana sarılarak o pozu vermemize rağmen. Bugün çocukluk arkadaşım olarak her anımda yanımda olan insanın o karede benden bayağı uzakta durduğunu fark ettim. Sonra fiziksel değişimim dikkatimi çekti. Saçlarım, kıyafetlerim, hatta ten rengim ile bir farklı geldi gözüme. Şaşırdım haliyle, 14 yıl önceki bana. 



Değişim bizim için kaçınılmaz bir gerçek, elimdeki bu fotoğraf somut bir halde dururken karşımda bunu daha iyi idrak ettim doğrusu. Değiştiriyor yıllar bizi, bedenimizi, ruhumuzu, fikirlerimizi hatta gülüşümüzü bile. Daha içten gülmüşüm sanki bu karede, belki de çocuk gülüşünün getirdiği doğallık böyle düşünmeme sebep oluyor, kim bilir. Ama tek bir gerçek var o da artık birçok şeyin oradaki gibi olmadığı. 

Biz insanlar seviyoruz galiba değişmeyi, ama iyi ki de öyle. Aynı kalmak istemezdim zaten. Ama değişmesin dediğim şeyler de oluyor. Bu kare bana çok samimi geliyor nedense bir anda, şu an aynı pozları yakalayamadığımızdan mıdır bilinmez. Keşke diyorum değişirken samimiyetimizi de yanımızda götürsek. 

Bu bir yolculuksa eğer, her durakta bizdekileri biraz daha kaybetmiş olarak durmasak ve tekrar çıkarken yeni bir yolculuğa daha da yabancılaşmasak bize. Bunu isterdim gerçekten. 

Samimiyetimizi kaybederken yanımızdan birileri de eksiliyor belki biz yeni bize uygun bulmuyoruz onları ya da onlar yeni bize kendilerini uygun bulmuyorlar.

Mevsimler de değişiyor kendi döngülerine ihanet etmeden. Yaz bitiyor şu günlerde. Kuzey yarım kürede hüzün hâkim. Eylül her zamanki hüznüyle karşılıyor bizleri. Sonbahar; başlangıçlarımızın son durağı… Sonbaharda dökülen yaprakları neye benzetiyoruz da sarmalıyor bu hüzün? Yine mi bir şeyler eksiliyor bizden diye.

Eksilmeyi sevmiyoruz bizler sanırım, hep bütün olarak çıkmak istiyoruz istekle başladığımız yolculuklardan. Ama değişiyoruz çokça, eksiliyoruz, yarım kalıyoruz. Değişim güzeldir bence korkmayalım değişip dönüşmekten. Ama eksilmek cazip gelmiyor bana. Ve kaybetmek. Kaybetmeyelim bizdeki hiçbir özelliği, bizi biz yapanları. Ve kaybetmeyelim samimiyetimizi. Zira bugünlerde çokça ihtiyaç duyuyoruz ona. Son durağa geldiğimizde yanımızda olmasını isteyeceğimiz ilk şeyi ve eksikliğini en çok hissedeceğimiz şeyi en başta harcamayalım, yok etmeyelim."

SEDA CAN

Siz de burada misafir yazar olarak yer almak isterseniz nabrutvebiz@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.


Yorum Gönder

0 Yorumlar